
1940 senesinde Hitler, Polonya’nın ücra bir bölgesinde Sovyetler Birliği’ne saldırı hazırlıkları için gizli bir karargâh yapılmasını emretti

Böylece Kurt İni doğdu. Yaklaşık 200 binadan oluşan bu kompleks; sığınaklar, kışlalar, barakalar, enerji santrali ve hatta bir tren istasyonuna sahipti. 1941’den 1944’e kadar Hitler, burada uzun süreler geçirdi. Göring, Fritz Todt ve diğer üst düzey Nazi liderleri de sık sık bu merkezde bulunuyordu. Barbarossa Harekâtı’nın yönetim noktası olan Kurt İni, aslında Nazi Almanyası’nın kalbinin attığı yerdi. Ancak savaşın sonlarına doğru Almanlar geri çekilirken tesisi kısmen imha ettiler. Bugün ise bu mekân, her ay binlerce turistin gezdiği bir açık hava müzesi haline gelmiş durumda.

Kazılar sırasında gönüllülerden biri, boru hattı sandığı bir şeyin aslında bir kafatası olduğunu fark etti. Ardından yapılan incelemelerde dört yetişkin ve bir bebeğe ait iskeletler bulundu. En çarpıcı detaylardan biri, mezarların 1940’lara ait boruların hemen yanında, yalnızca birkaç santimetre derinlikte gömülü olmasıydı. Eğer bu kişiler Göring taşınmadan önce oraya defnedildiyse, inşaat işçilerinin kalıntıları görmüş ama dokunmamış olmaları muhtemeldi. Bulunan iskeletlerin durumu, gizemi daha da artırdı.
Kazıyı yapan arkeologları en çok şaşırtan ayrıntı, beş iskeletten dördünün ellerinin ve ayaklarının kayıp olmasıydı

Bir tanesinde yalnızca birkaç ayak parmağı kalmıştı. Bu durum, sıradan bir gömü pratiğine işaret etmiyordu. Bazı uzmanlar, zamanla doğal çürüme sürecinin bu kemiklerin kaybolmasına yol açmış olabileceğini öne sürdü. Ancak aynı mezarda bulunan beş kişinin tamamında aynı durumun yaşanması, şüpheleri artırıyor. Giysi kalıntısı ya da kişisel eşya bulunmaması ise gizemi daha da derinleştiriyor. Acaba bu insanlar savaşın acımasızlığının kurbanları mıydı?
Kalıntıların yanında bulunan “belemnit” taşları, keşfi daha da esrarengiz hale getirdi. Bu taşlar, tarih öncesi kalamarlardan kalma fosillerdi. Antik dönemlerde yıldırımın yeryüzüne çarpmasıyla oluştuğuna inanılır ve bazen mezarlara tılsım olarak bırakılırdı. Bu nedenle bazı gazeteler, keşfi Nazi liderlerinin pagan inançlarıyla ilişkilendirdi. Ancak kesin bir kanıt bulunmadı. Tarihçilerden bazıları, iskeletlerin Kurt İni’ni inşa eden zorla çalıştırılan işçilere ait olabileceğini öne sürdü. Fakat bu, bir bebeğin mezarda bulunmasını açıklamıyordu. Başka bir ihtimal ise, Kızıl Ordu’nun 1944’te bölgeyi ele geçirdiğinde sivilleri öldürmüş olmasıydı. Her teori bir kapıyı aralıyor, fakat kesin cevap hâlâ yok.
Polis, cesetlerin kesin ölüm sebebini tespit edemediği için soruşturmayı kapattı

Ancak Latebra Vakfı, kalıntıları radyokarbon yöntemiyle tarihlendirmeyi planlıyor. Böylece iskeletlerin hangi döneme ait olduğu daha net anlaşılabilecek. Vakıf üyeleri, bu insanların kimliklerini çözmek için farklı yöntemler de deneyecek. Eğer bu kişilerin bir aileye ait olduğu kanıtlanırsa, Kurt İni’nin tarihi yalnızca bir askeri karargâhın ötesine geçerek kişisel trajedilerin de mekânı haline gelecek. Bugün turistlerin merakla dolaştığı beton blokların ve patikaların altında, belki de unutulmuş bir ailenin hikâyesi yatıyor.
girişimiyle (Valkyrie Operasyonu) ünlü. O günlerde yaşanan patlama Hitler’i neredeyse öldürüyordu, fakat tarih farklı bir yön aldı. Bugün ise aynı topraklarda, el ve ayakları eksik iskeletler tarihçilerin önüne yeni sorular koyuyor. Belki de hiçbir zaman kesin cevabı bulamayacağız. Fakat şurası kesin: Kurt İni’nin hikâyesi yalnızca savaşın stratejik kararlarıyla değil, aynı zamanda toprağın derinliklerine gömülmüş gizemlerle de örülü.